İş Mahkemeleri Kanunu İle Getirilen Yeni Düzenlemeler Konferansı
İNTES’in “İş Mahkemeleri Kanunu İle Getirilen Yeni Düzenlemeler” konulu Çözüm Arama Konferansı 17 Kasım 2017 tarihinde, İstanbul’da, Tekfen İnşaatın ev sahipliğinde Tekfen Tower’da gerçekleşti.
Toplantıya Yargıtay mensupları, hakimler, avukatlar, mali müşavirler, İNTES üyesi firmaların yöneticileri, hukuk ve ihale birimi uzmanları, özel sektör temsilcileri ve hukuk uzmanları katıldı.
Toplantının açış konuşması, İNTES Yönetim Kurulu Üyesi Barış Haşemoğlu tarafından gerçekleştirildi. Haşemoğlu, İş Mahkemeleri Kanunu ile getirilen yeni düzenlemelerin çalışma hayatına etkilerine ilişkin görüşlerini aktardı.
Yeni düzenlemeleri işçi ve işveren arasındaki çalışma barışını güçlendiren, çalışma hayatı için önemli ve yeni bir dönemin başlangıcı olarak nitelendiren Haşemoğlu, İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı ile arabuluculuğun uyuşmazlıklarda ilk başvuru kanalı ve sistemin uzlaşma kültürüne dayalı olacağını vurgulayarak, “Arabuluculuğun ruhu, herkesin kazanabileceği bir sistem üzerine inşa edilmiştir.” dedi.
Çok uzun yıllar süren davaların tüm taraflar için önemli bir sorun olarak kalmayıp aynı zamanda iş mahkemelerinin yükünü de ağırlaştırdığını ancak mahkemelerde yıllarca çözülemeyen sorunların arabuluculuk kurumu sayesinde daha kısa sürede çözüme kavuşacağını, dünyada yıllardır uygulanan sistemin ülkemizde zorunlu olmadan 2013 yılından beri uygulandığını ve bunların başarılı örnekleri olduğunu aktardı.
İnşaat sektörünün de iş uyuşmazlıklarından dolayı sorunları olduğunu ifade eden Haşemoğlu, özellikle Türk işçilerinin yurt içinde ve yurt dışında çalışırken ve çalıştıktan sonra da tüm haklarını almalarına rağmen geriye dönük davalar ile haksız taleplerde bulunduğunu ve bu davaların işçi lehine yorum ilkesi gereği her koşulda kaybedildiğini aktararak yurt dışı işlerde, seneler önce tamamlanmış bir iş için bile illiyet bağı kurularak işverenlerin otuz yıl, kırk yıl geriye dönük davalar ve tazminatlarla muhatap olmak durumunda kaldıklarını ifade etti.
Kanun’da zaman aşımı süresine ilişkin düzenlemeler de yapıldığını ifade eden Haşemoğlu, Borçlar Hukuku’nda kıdem tazminatı yönünden on yıllık genel zaman aşımı süresinin yeni düzenlemeyle beş yıl olarak uygulanacağını, bunun olumlu ancak günümüzün bilgi çağında beş yılın da çok uzun bir süre olduğunu ifade etti.
Haşemoğlu’nun açış konuşmasının ardından Konferansın oturum başkanlığını Yargıtay 9. Hukuk Dairesi Üyesi Sayın Bektaş Kar’ın yürüttüğü panel bölümüne geçildi.
Panelde Ankara Bölge Adliyesi Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi Başkanı Şahin Çil ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı Profesör Doktor Levent Akın konuşmacı olarak davet edildiler.
Panel bölümü, Kar’ın sunumuyla başladı. Kar, son dönemde İş Hukuku alanında Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren kanunlardan söz etti.
Kar, sözlerine, 25.10.2017 tarihinden itibaren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunun yürürlüğe girdiğini ve Kanun’un, sadece usul hükümlerini değil, maddi hukuk kurallarına ilişkin düzenlemeleri de içermekte olduğunu ifade ederek başladı.
Kar, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda “Hizmet Sözleşmelerine Tabi İşçiler” ile işveren veya işveren vekilleri arasında; iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına bakacağını ve burada değişen en önemli maddenin daha önce genel mahkemelerin yetkili olduğu 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu hizmet akdine ilişkin hükümlerinden doğan uyuşmazlıklarda, artık 25.10.2017 tarihinden sonra iş mahkemelerinin görevli kılınacağını belirtti.
4857 sayılı Yasa’nın 4. maddesinde belirtilen istisnalar, aktif sporcular, esnaf, tarım ve orman işinde 50 ve daha az çalışan işçilerle ilgili; keza ev hizmetinde çalışanla ilgili uyuşmazlıklar da daha önce 25.10.2017 tarihine kadar açılan davalarda genel mahkemelerin görevli olduğunu, Deniz İş Kanunu’nda Türk bayrağı taşımayan ancak deniz taşıma işinde çalışan gemilerle ilgili uyuşmazlıkların da yine genel mahkemelerde ya da deniz ihtisas mahkemesinde görüldüğünü ancak 25.10.2017 tarihinden itibaren bu tür uyuşmazlıkların da iş mahkemesinde görüleceği bilgisini verdi.
İş sözleşmesinden kaynaklanan her türlü uyuşmazlık artık iş mahkemesinin görevleri arasında olduğunu, idari para cezalarına itirazlar ve 5510 sayılı Kanun’un geçici 4. maddesi kapsamında uyuşmazlıklar hariç olmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu ve Türkiye İş Kurumunun taraf olduğu iş ve sosyal güvenlik mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıkların yine iş mahkemesinde görüleceğini belirten Kar, ancak alt işveren ilişkisinde asıl işverenin alt işverene rücu davalarının genel mahkemelerde görülmeye devam edileceği bilgisini verdi.
Yetkiyle ilgili düzenleme konusuna da değinen Kar, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nda yerleşim yeri veya işin yapıldığı yer mahkemelerinin yetkili olduğunu bunlara ilave olarak işlemin yapıldığı yer mahkemesi de yetkili kılındığı bilgisini aktardı ve davalı birden fazla ise bunlardan birinin yerleşim yeri mahkemesinin yetkili olmasının yasal hüküm olduğunu ifade etti.
İş kazasından doğan tazminat davalarında, iş kazasının veya zararın meydana geldiği yer ile zarar gören işçinin yerleşim yeri mahkemesinin de yetkili kılındığını, zarar gören davacı veya kişi ölmüşse mirasçıları da zarar gördüğü için herhangi bir mirasçının da kendi yerleşim yerindeki iş mahkemesinde dava açabileceğini belirtti.
Kar, arabuluculukta 18. maddede getirilen en önemli değişikliklerden birinin, feshin geçersizliği ve işe iade konusunda tarafların anlaşması hâlinde, öncelikle işe başlama tarihi, 3. fıkrada düzenlenen yani dört aya kadar boşta geçen ücret ve diğer haklar, işçinin işe başlatılmaması hâlinde de dört ve sekiz ay arasındaki sürede tazminatın parasal miktarını belirlemek zorunda olduğunu aktardı ve arabuluculuk faaliyeti sonunda tarafların anlaşması halinde, infaz edilebilmesi açısından tutanağın sonuç kısmının açık ve infazda tereddüde yer vermeyecek şekilde yazılması ayrıca mahkemelerin hüküm fıkrasına benzer şekil içermesi gerektiğini vurguladı.
Feshin geçersizliği ve işe iadeye ilişkin konuyu ise Bektaş Kar, şu ifadelerle açıkladı: “Geçerlilik koşullarını, dava açma süresini, işe başlatmama tazminatının miktarını, boşta geçen süre için tazminat üst sınırını belirleyen hükümler, emredici hükümlerdir. Kural olarak 6325 sayılı Kanun’a göre, tarafların üzerinde tasarruf edemeyecekleri bir uyuşmazlıktır. Ancak yürürlüğe giren ve İş Kanunu’nun iş güvencesi hükümlerini değiştiren 7036 sayılı İş Mahkemeleri bunu bertaraf etmiş, arabuluculuk faaliyetinde uyuşmazlığın çözümünde tarafların burada tasarrufta bulunacaklarını öngörmüştür. Arabuluculuk Kanunu, genel kanundur. İş Kanunu ile özel olarak düzenleme getirildiğinden, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmediği sürece bu özel hükümler dikkate alınacaktır.
Maddi hukuka ilişkin en önemli düzenlemenin, zaman aşımı düzenlemesini getiren 15. madde olduğunu belirten Kar, Kanun’da zaman aşımı düzenlemesine ilişkin olarak iş sözleşmesinden kaynaklanmak kaydıyla hangi kanuna tabi olursa olsun –Deniz İş Kanunu, Basın İş Kanunu, Borçlar Kanunu vb.- yıllık ücretli izin kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, kötü niyet tazminatı ve 4857 sayılı İş Kanunu’nun 5. maddesindeki eşit işlem borcuna aykırılıktan dolayı ayrımcılık tazminatının beş yıllık zaman aşımına tabi tutulmuş olduğunu belirtti.
Kar, son olarak iş sözleşmesi sona erdikten sonra iş müfettişine yapılan şikâyet üzerine, iş müfettişinin herhangi bir rapor veya o yönde bir düzenleme yapamayacağı hususunu hatırlattı.
Konferansta, Kar’ın ardından Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Levent akın söz aldı.
Prof. Akın, konuşmasına arabuluculuk sistemine ilişkin istatistiki başarılardan söz ederek başladı ve arabuluculuk sisteminin taraflara getireceği hususlardan bahsetti.
Prof. Dr. Levent Akın, çok sayıda iş davası yaşandığını ve bu davaların uzun zaman aldığını belirterek işverenin işçilere haklarının vermesi gerekliliğinin bir teamül olduğunu, arabulucuya giderken amacının işçiye daha az tazminat ödemek olmaması gerektiğini ve işvereni burada kazançlı çıkaracak unsurun bir/ bir buçuk yıl sürecek dava sürecinin kısalacağını, bu süreçte ödenen harçlar, vekâlet ücretleri masraflarının ortadan kalkacağını aktararak, “ Davayı adamın hakkını vererek çıkaracaksınız, mutlu da olacaksınız. Bu bağlamda, bence, kilit nokta burası. Yani arabulucuya gitmek için eğer bir maddi motivasyon arıyorsa işverenler, o işçinin alacağından eksilme olarak görülmemesi gerekiyor. Onun dava sırasında sebep olacağı yeni masraflar, yeni faiz alacaklarından kurtulma olarak görmesi gerektiğini düşünüyorum. Öyle bakılırsa bunun daha mantıklı bir seyre girebileceğini düşünüyorum.” sözleriyle ifade etti.
Kanun’un temel ilkelerinden birisinin, tarafların eşitliği olduğunu belirten Prof. Dr. Akın, karşı tarafın hak ettiğini alacağını belirterek arabulucuların, işin objektif süreçte yürümesi için var olduğunu ifade etti.
Sistemin bir diğer önemli ilkesinin gizlilik olduğuna açıklama getiren Prof. Dr. Akın, bu esasının sağlayacağı avantajın adliyelerde işveren, işçi olarak haklarınızı savunmaya çalışırlarken karşı tarafa koz vermemeye çabaladığınızı oysaki arabulucunun hakim-hakem gibi vasfı olmadığı için uzlaşma adına her şeyin anlatılabildiğini, anlatılanların da gizli kalması zorunluluğu olduğunu ifade etti ve sözlerine sadece arabulucunun değil, olayla ilgili uzman görüşlerine başvurulduğu takdirde bu statüdeki kişilerin de gizlilik ilkesine bağlı kalması gerektiğini ve ibra edilen belgelerin de aynı şekilde gizlilik ilkesine tabi olduğunu hatta hakime de sunulamadığını ifade etti.
Arabuluculuğa tarafların bizzat, avukatlarıyla, temsilcileriyle veya yetkilendirdikleri kişiler ile katılabilmelerine imkan tanındığını aktaran Prof. Dr. Akın, arabuluculukta iki tane icra edilebilirlik imkânı olduğunu ve arabuluculuk anlaşması yapıldıktan sonra eğer taraf vekilleri yoksa veya bir vekil varsa, rahatlıkla bunu sulh hukuk mahkemesine gönderip icra edebilecek şerh alınabildiğini, sulh hukuk mahkemesinin burada dosyanın içeriğine giremediğini, sadece uyuşmazlık konusunun arabulucuya uygun bir konu mu diye bakıldığını aktardı.
Prof. Akın, arabuluculuk sisteminin tümünün üç ay sürebileceğini, en fazla altı aya kadar uzayabileceğini söyledi.
Yeni nesil için arabuluculuk sisteminin daha uygun olacağını ifade eden Prof. Akın, geçmişte ülkemizde uzlaşma kültürünün çok yaygın olmadığını yaşadığı tecrübelerle örneklendirerek yeni neslin uzlaşma kültürüne çok daha yakın olduğuna dair gözlemlerini dile getirdi.
Prof. Akın, sistemin maliyetinin de oldukça düşük olduğunu belirterek, “Sizden ricam, arabuluculukla ilgili özellikle işveren vekilleri, avukatları; muhakkak gönüllü olarak arabuluculuk sistemini denemenizi isterim. En azından görmenizi isterim. Gittiğiniz kişinin bir dinlenmesini isterim.”
Toplantıda sözü son olarak Ankara Bölge Adliyesi Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi Başkanı Şahin Çil aldı.
Çil, konuşmasında, 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun genel hükümlerine değindi. 1 Ocak 2018’de arabuluculuğun iş uyuşmazlıkları alanlarında zorunlu olacağını belirtti.
Çil, arabuluculuğun zorunlu olduğu hallerden işe iade davalarına ilişkin şu açıklamalarda bulundu: İşe iade davaları öncesinde, dava şartı olarak zorunlu arabuluculuk öngören 11. madde de 1 Ocak 2018 tarihinde yürürlüğe girecektir. Maddenin değişiklik öngördüğü 4857 sayılı İş Kanunu’nun 20. maddesinde, işe iade davalarının ilk derece mahkemesince iki ay içinde sonuçlandırılacağı ve Yargıtay tarafından bir ay içinde kesin olarak karar verileceği düzenlenmektedir. Yapılan değişiklikle ilk derece ve kanun yolu incelemesi için öngörülen ay ile ifade edilen süreler kaldırılmış ve ‘ivedilikle’ karar verileceği hükmü getirilmiştir. Değişiklik henüz yürürlüğe girmediği için uygulamada pratik bir faydası olmasa da ilk derece için iki aylık ve Yargıtay için bir aylık sürede karar verme yükümlüğü devam etmektedir.
Çil, Kanun’un 12. maddesi ile 4857 sayılı İş Kanunu’nun 21. maddesinde yapılan değişiklikle 1 Ocak 2018 tarihinde yürürlüğe gireceğini, mahkeme tarafından işe başlatmama tazminatı ile boşta geçen süreye ait ücret ve diğer hakların dava tarihindeki ücreti esas alınarak miktar olarak belirlenmesine de aynı tarihten başlanacağını ve böylece 1 Ocak 2018 tarihine kadar ilk derece mahkemeleri ile bölge adliye mahkemelerinde boşta geçen süreye ait haklar ve işe başlatmama tazminatı miktar olarak değil, ödenmesi gereken ay olarak belirlenmeye ve tespit niteliğinde hükümler kurmaya devam edeceğini aktardı.
1 Ocak 2018 tarihinden sonra ise ilk derece mahkemeleri tarafından verilen kararlarda, işe başlatmama tazminatı ile boşta geçen süre ücreti ile diğer hakların miktar olarak gösterilmesi gerektiğini belirten Çil, “Hesaplamada, dava tarihindeki ücret rakamları esas alınır. Bu noktada, yasa koyucu, fesih tarihi ile dava tarihi arasında bir tercih yapmak durumunda kalmış ve işçi lehine olabilecek dava tarihi esas alınmıştır.” dedi.
Yeni düzenleme ile boşta geçen süre ücretinin hesap yönteminin değiştirilmesi, feshi izleyen ilk dört ay ücreti yerine dava tarihindeki tek bir ücret rakamı üzerinden hesaplanması, sözü edilen alacağa tazminat niteliğini kazandırmayacağına dair açıklama getiren Çil, yasal düzenleme ile işe iade davasında diğer talepler için de tespit hükmü yerine tahsil hükmü kurulması öngörülerek, tek bir ücretin esas alınması ile hesaplama kolaylığı sağlanması istendiğini belirtti.
7036 sayılı Kanun ile İş Kanunu’na eklenen geçici madde ile yıllık izin ile maddede belirtilen kıdem, ihbar, kötü niyet, eşit davranma borcu için zaman aşımı süresinin 5 yıl olarak uygulanacağını hatırlatarak bu hükmün 25 Ekim 2017 tarihinden sonraki fesihler için geçerli olacağını ve daha önceki fesihler bakımından önceki zaman aşımı sürelerinin 10 yıl olarak uygulanmaya devam edeceğinin altını çizdi.
Çil, konuya ilişkin verdiği bilgilerde, zaman aşımı sürelerini değiştiren hükmün bir başka özelliğinin de 4857 sayılı Kanun’a eklenmiş olmasına rağmen ‘hangi kanuna tabi olursa olsun’ ibaresine yer vermesi sebebiyle Basın İş Kanunu ile Deniz İş Kanunu kapsamındaki çalışanların izin alacağı ile metinde geçen tazminat talepleri bakımından da zaman aşımı sürelerinin değişmiş olduğunu belirtti.
Çil, iş ilişkisinden kaynaklanan ve kanuna veya bireysel yahut toplu iş sözleşmesine dayanan alacak veya tazminat taleplerinde de arabulucuya başvurma zorunluluğu getirildiği hususunu da anlattı.
Panel, katılımcıların panelistlere yönelttikleri sorularla devam etti. Konferans, panelistlere İNTES Hatıra Ormanında dikilen fidanlara ilişkin sertifikaların takdimiyle son buldu..