TÜRKİYE ARABULUCULUK MERKEZİ EĞİTİM VE BİLGİLENDİRME ÇALIŞMALARI

Eğitim ve bilgilendirme çalışmaları Merkezimizin kuruluşundan itibaren en önem verdiği çalışmaların başında gelmektedir.

Bu çalışmalar, Adalet Bakanlığı, yargı mensupları, akademisyenlerin değerli katkıları ile yürütülmüştür.

Merkez bünyesinde faaliyet gösteren arabuluculara ve hizmet alan firmalara yönelik olarak;

  • Arabuluculuk faaliyetiyle ilgili mevzuat ve uygulama bakımından genel bilgilendirme,
  • Arabuluculuk yoluyla uyuşmazlık çözümünün hukuki ve mali yönlerden faydaları,
  • Arabuluculuk faaliyeti öncesinde yapılması gereken işlemler ve hazırlanması gereken belgeler,
  • Arabuluculuk faaliyetinin yürütüleceği mekânın düzenlenmesi,
  • Arabuluculuk görüşmelerine tarafların katılımı ve işveren temsilinde dikkat edilmesi gereken hususlar,
  • Arabuluculuk faaliyeti sonrasında yapılması gereken işlemler,
  • Arabuluculuk sürecinde yüz yüze ve telekonferans yöntemiyle yapılan görüşmelerde dikkat edilmesi gereken hususların ele alındığı değerlendirme toplantıları yapılmıştır.

Bu toplantılardan alınan geri bildirimlerle sistemde gerekli düzenleme ve revizyonlar yapılmış, ilgili taraflara geri bildirimlerde bulunulmuştur.

TOPLANTILAR

20 Haziran 2019 tarihinde Dostel Arabuluculuk Merkezi’nin iş birliği ile gerçekleştirilen Arabuluculuk Sürecinde Şirket Temsilcileri Eğitiminde;

  • Arabuluculuğun Şirketler Açısından Faydaları
  • Arabuluculuğa Başvuru Yöntemleri, Uyuşmazlık Türlerine Göre Şirketlerin Temsili
  • Arabuluculuk sürecinin işleyişi, tutanak ve anlaşma belgelerinin geçerlilik şartları, yargılama öncesinde dikkat edilmesi gereken hususlar
  • Uyuşmazlık Çözümlerinde Risk Analizleri
  • Arabuluculukta Şirket Temsilcilerinin Sorumluluğu
  • Örnek Olay Üzerinde Uygulama

konularında katılımcılara bilgi verilmiştir.

Türkiye Arabuluculuk Merkezi Eğitim Programı

Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası-İNTES’in yeni organizasyonu Türkiye Arabuluculuk Merkezi’nin İNTES üyelerinin hukuk, insan kaynakları ve mali uzmanlarına yönelik ilk eğitim toplantısı 1 Mart 2018 tarihinde düzenlendi. Eğitim programı Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Medeni Usûl ve İcra-İflâs Hukuku Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi Alper Bulur tarafından gerçekleştirildi.

Alper Bulur 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu ve 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu ile uygulamada getirilen düzenlemeler konusunda kapsamlı sunum gerçekleştirirken, aynı zamanda katılımcıların sorularını cevapladı.

Alper Bulur öncelikle dünyadaki ve Türkiye’deki arabuluculuk sürecinin gelişiminden bahsetti. Alternatif, dostane veya barışçıl olarak adlandırılabilecek yargılama dışı uyuşmazlık çözüm yöntemleri arasında dünyada en çok uygulanan yöntemlerden biri olan arabuluculuk kurumunun 1970’lerde ticari uyuşmazlıklarda, işçi-işveren uyuşmazlıklarında, komşuluk ilişkilerinde ve aile hukukunda Amerika’da profesyonel olarak uygulanmaya başlandığı, 1980’lerde İngiltere’de, 2000’lerden itibaren de Kıta Avrupası’nda uygulanmaya başlanarak hızla yaygınlaştığı; ülkemizde ise 2012 yılında Arabuluculuk Kanunu’nun kabul edildiği ve 2013 yılında yürürlüğe girerek ihtiyari arabuluculuk sürecinin uygulamaya geçtiği bilgisini paylaştı.

Ülkemizde 2013 yılı Kasım ayından 2017 yılı sonuna kadar, yaklaşık %90’ı işçi-işveren uyuşmazlığı olan 30 bin civarı uyuşmazlıkta, uyuşmazlıkların %90’a yakınında anlaşma sağlanmış olduğunu belirterek, benzeri rakamların arabuluculuğun ihtiyari olarak uygulandığı dünyadaki diğer ülkelerde de elde edildiğini açıkladı.

Arabuluculuk sürecinde anlaşma sağlanmasındaki başarı oranlarının yüzde olarak bu rakamları vermesine karşın, tüm dünyada arabuluculuk kurumuna daha çok insanın başvurmasının sağlanması amacıyla yarı zorunluluk ve zorunluluk modellerinin benimsenmeye başladığı bilgilendirmesini yaparken; dava şartı uygulamasının amacının kamu spotu etkisi olduğunu belirtti.

25 Ekim 2017 tarihinde Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun dava şartı hükümlerinin 1 Ocak 2018 tarihinde yürürlüğe girdiğini; kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda arabulucuya başvurulmuş olmasının dava şartı olduğunu aktardı.

Bulur, İş Mahkemeleri Kanunu’nun tasarısında yer alan “Zorunlu arabuluculuk” ifadesi yerine Kanunlaşma aşamasında “Dava şartı arabuluculuk” ifadesinin tercih edildiğini; eşitlik, gizlilik, beyan ve belgelerin kullanılamaması gibi iradiliğin de arabuluculuğun temel ilkelerinden biri olduğunu, iradiliğin üç aşamalı olduğunu, girişte, devamında ve sonuçlandırmakta iradilik olduğunu, dava şartı uygulamasıyla sadece girişteki iradiliğin kaldırıldığını; ancak, devamında ve sonuçlandırmaktaki iradiliğin devam ettiğini ifade etti.

Bulur, davacının, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorunda olduğunu; bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderileceğini; ihtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verileceğini belirtti.

Bununla birlikte, arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verileceğini ifade ederek; bu doğrultuda arabuluculuktaki dava şartının tamamlanabilen bir dava şartı eksikliği olarak düzenlenmediğini önemle vurguladı.

Adliye arabuluculuk bürolarının işleyişi

Dava şartı olarak arabuluculuk sürecine başvuru konusuna da değinen Bulur, başvuruların karşı tarafın, karşı taraf birden fazla ise bunlardan birinin yerleşim yerindeki veya işin yapıldığı yerdeki arabuluculuk bürosuna, arabuluculuk bürosu kurulmayan yerlerde ise görevlendirilen yazı işleri müdürlüğüne yapılacağını anlattı.

Arabulucunun, adli yargı ilk derece adalet komisyon başkanlıklarına bildirilen listeden büro tarafından belirlendiğini; ancak, tarafların listede yer alan herhangi bir arabulucu üzerinde anlaşmaları hâlinde bu arabulucunun görevlendirilebileceğini, görevlendirilen arabulucuların iş hukukunda uzmanlık arabuluculuk eğitimi almış olmalarının şart olduğunu açıkladı.

Bununla birlikte, işçi ve işverenlerin dava şartı olarak arabuluculuk sürecini, bünyesinde iş hukukunda uzmanlık arabuluculuk eğitimi almış arabulucular bulunan Türkiye Arabuluculuk Merkezine başvuru yaparak yürütme imkânının olduğunu, Merkezin yapılan başvuruyu sürecin sonunda Adliye Arabuluculuk Bürosunda yürütülen sisteme entegre etme imkânına sahip olduğunu; ancak, burada her iki tarafın görevlendirilen arabulucu üzerinde anlaşmış olmasının şart olduğunu aktaran Bulur,  “Dava şartı olarak arabuluculuk sürecinde mutlaka adliyeye gitmek zorunda mıyız?” sorusunun cevabını verdi ve ileride diğer alanlarda da dava şartı arabuluculuk uygulamasına geçildiği zaman, sadece Adliye Arabuluculuk Büroları aracılığıyla arabuluculuk sürecini yürütmenin zor olacağını ve büroların bu yükü kaldıramayacağını, bu nedenle Türkiye Arabuluculuk Merkezinin konumunun daha da önem kazanacağını vurguladı.

Adliye arabuluculuk bürolarına başvurular

Adliye arabuluculuk bürolarına başvurularla ilgili Bulur şu bilgileri verdi: “Başvuran taraf, kendisine ve elinde bulunması hâlinde karşı tarafa ait her türlü iletişim bilgisini arabuluculuk bürosuna verir. Büro, tarafların resmi kayıtlarda yer alan iletişim bilgilerini araştırmaya da yetkilidir. İlgili kurum ve kuruluşlar, büro tarafından talep edilen bilgi ve belgeleri vermekle yükümlüdür. Büro tarafından tarafların kimlik ve iletişim bilgilerinin tam ve doğru olarak alınması gerekiyor ki arabulucu bu bilgiler çerçevesinde tarafları öncelikle telefonla haberdar edip daha sonra yazılı olarak ilk oturuma davet edebilsin.”

Arabuluculuk müzakerelerine davet

Arabulucuların her türlü iletişim vasıtasını kullanarak tarafları bilgilendirebileceğini anlatan Bulur, bilgilendirme ve arabuluculuk müzakerelerine davete ilişkin işlemleri belgeye bağlayacağını, bu konuda özellikle Adalet Bakanlığının hazırlamış olduğu örnek formların olduğunu, arabulucuların bu formlardan da yaralanabileceğini söyledi.

Arabuluculuk ilk oturum davetine katılımın son derece önemli olduğuna vurgu yapan Bulur, işçi ve işverenin anlaşmayacak olsalar dahi mutlaka bu oturumlara katılması gerektiğini, aksi hâlde birtakım yaptırımlarla karşı karşıya kalınabileceğini hatırlattı.

Arabuluculuk müzakereleri

Bulur, arabulucuların arabuluculuk görüşmelerini her iki taraf için de uygun bir zaman dilimi belirleyerek yapmaları gerektiğini; arabulucuların taraflarla istişare etmeden onlara yazılı bir davetiye göndermemesi, taraflara öncelikle telefon ile ulaşılması gerektiğini, ardından yazılı davetiyenin tebliğe çıkmasının daha uygun olacağını söyleyerek, “Bu yolu izlemeyen arabulucuları gerekli birimlere bildirebilirsiniz.” dedi ve uygulamada özellikle işverenler açısından tespit edilen en önemli sorunlardan birinin bu durum olduğuna dair vurgu yaptı.

Yetki itirazı

Arabulucunun görevlendirmeyi yapan büronun yetkili olup olmadığını kendiliğinden dikkate alamayacağını belirten Bulur, karşı tarafın en geç ilk toplantıda, yerleşim yeri ve işin yapıldığı yere ilişkin belgelerini sunmak suretiyle arabuluculuk bürosunun yetkisine itiraz edebileceğini, bu durumda arabulucunun, dosyayı derhâl ilgili sulh hukuk mahkemesine gönderilmek üzere büroya teslim edeceğini; yetki itirazının reddi durumunda aynı arabulucunun yeniden görevlendirileceğini ve bir aylık sürenin yeni görevlendirme tarihinden başlayacağını, yetki itirazının kabulü durumunda ise kararın tebliğinden itibaren bir hafta içinde yetkili büroya başvurulabilleceğini, bu takdirde yetkisiz büroya başvurma tarihinin yetkili büroya başvurma tarihi olarak kabul edileceğini belirtti.

Bulur, işverenin anlaşmak istemediği durumlarda yetki itirazında bulunmasının süreci uzatacağını, yetki itirazının bu durumda gereksiz olduğunu vurguladı. “Örneğin işin yapıldığı yer Aydın, işverenin yerleşim yeri Manisa olduğu bir uyuşmazlıkta, başvurunun İstanbul’daki arabuluculuk bürosuna yapıldığını var sayalım; bu durumda İstanbul’daki arabuluculuk bürosu Aydın veya Manisa’dan arabulucu görevlendirmesi yapabildiği için bir yetki sorunsalı ortaya çıkmayacaktır, yetki itirazında bulunulsa dahi yetki itirazı reddedilecektir.” dedi.

Arabuluculuk faaliyetinin sona ermesi

Arabuluculuk faaliyeti tarafların anlaşması veya anlaşamaması üzerine sona erdiğinde, arabulucunun son tutanağı düzenleyerek durumu derhal arabuluculuk bürosuna bildireceğini açıklayan Bulur, taraflardan birinin geçerli bir mazeret göstermeksizin ilk toplantıya katılmaması sebebiyle arabuluculuk faaliyetinin sona ermesi durumunda toplantıya katılmayan tarafın son tutanakta belirtileceğini, davada kısmen veya tamamen haklı çıksa bile, yargılama giderlerinin tamamından sorumlu tutulacağını, her iki tarafın da ilk toplantıya katılmaması sebebiyle sona eren arabuluculuk faaliyeti üzerine açılacak davalarda ise tarafların yaptıkları yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılacağını ifade etti.

Bulur, arabuluculuk ücreti konusuna da değindi. Tarafların arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaları hâlinde, arabuluculuk ücretinin, Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesinin eki Arabuluculuk Ücret Tarifesinin İkinci Kısmına göre nispi oran üzerinden aksi kararlaştırılmadıkça taraflarca eşit şekilde karşılanacağını, bu durumda ücretin, Tarifenin Birinci Kısmında belirlenen iki saatlik ücret olan 280 TL tutarından az olamayacağını; işe iade talebiyle yapılan görüşmelerde tarafların anlaşmaları durumunda ise, arabulucuya ödenecek ücretin belirlenmesinde işçiye işe başlatılmaması hâlinde ödenecek tazminat miktarı ile çalıştırılmadığı süre için ödenecek ücret ve diğer haklarının toplamının, Tarifenin İkinci Kısmı uyarınca üzerinde anlaşılan miktar olarak kabul edileceğini söyledi.

Bulur, arabuluculuk faaliyeti sonunda taraflara ulaşılamaması, taraflar katılmadığı için görüşme yapılamaması veya iki saatten az süren görüşmeler sonunda tarafların anlaşamamaları hâllerinde, iki saatlik ücret tutarının Tarifenin Birinci Kısmına göre Adalet Bakanlığı bütçesinden ödeneceğini, iki saatten fazla süren görüşmeler sonunda tarafların anlaşamamaları hâlinde ise iki saati aşan kısma ilişkin ücretin aksi kararlaştırılmadıkça taraflarca eşit şekilde Tarifenin Birinci Kısmına göre karşılanacağını, Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen ve taraflarca karşılanan arabuluculuk ücretinin, yargılama giderlerinden sayılacağını belirtti.

Bulur, maddi hukuktaki sürelerin korunması konusuna ilişkin şu açıklamaları getirdi: “Arabuluculuk bürosuna başvurulmasından son tutanağın düzenlendiği tarihe kadar geçen sürede zamanaşımı süresi duracak ve hak düşürücü süre işlemeyecektir. Bu durum dava şartı uygulaması açısından önemlidir. Bununla birlikte, her tür uyuşmazlıkta arabuluculuk bürosuna yapmış olduğumuz başvuruda maddi hukukun öngördüğü süreler korunmamaktadır, sadece dava şartı uygulamasında korunmaktadır.” Bulur, konuya ilişkin, arabuluculuk bürosuna başvurulduğunda ihtiyarî de olsa dava şartı da olsa maddi hukukun öngördüğü süreyi koruyorum algısının ciddi hak kayıplarına yol açabileceğini, zamanaşımı süresi veya hak düşürücü süre sona ermek üzereyken büroya başvurulduğunda “Nasıl olsa sürelerim korunuyor” diye düşünülmesinin hatalı olacağını, dava açma sürelerinin kaybedilebileceğini ifade etti.

Taraflar arabuluculuk görüşmelerine avukatları aracılığıyla da katılabilir

Görüşmelere katılım konusunda Bulur şu açıklamaları getirdi; “Arabuluculuk görüşmelerine taraflar bizzat, kanuni temsilcileri veya avukatları aracılığıyla katılabilirler. İşverenin yazılı belgeyle yetkilendirdiği çalışanı da görüşmelerde işvereni temsil edebilir ve son tutanağı imzalayabilir.” Bulur,  6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 74’üncü maddesi uyarınca avukatların alternatif uyuşmazlık çözüm yolu olan arabuluculuğa başvurmak için vekâletnamelerinde özel yetki olması gerektiğini belirterek sözlerini şöyle vurguladı “Avukat meslektaşlarımızın vekâletnamelerini bu süreçte mutlaka güncellemeleri gerekiyor. Alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerine başvurabilir ifadesi yeterlidir; bununla birlikte, son tutanağın ve anlaşma belgesinin imzalanması konusunda da açıkça yetki alınmasında fayda vardır.” İşverenin yazılı belgeyle yetkilendirdiği çalışanının da görüşmelerde işvereni temsil edebileceğini ve son tutanağı imzalayabileceğini hatırlatan Bulur, bu durumun Anayasal anlamda eşitliğe aykırı bir hüküm olduğuna ilişkin eleştirilere de değindi.

Arabuluculuk görüşmelerinin taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça arabulucuyu görevlendiren büronun bağlı bulunduğu adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonunun yetki alanı içinde yürütüldüğünü söyleyen Bulur, arabuluculuğa elverişli olduğu sürece birçok yerde müzakere süreci yürütülebileceğini, arabulucuların tarafları telefonla yaptığı ön görüşmelerden sonra ortak bir yere davet etmek zorunda olduğunu anlattı ve önemli bir hususa şu sözlerle dikkat çekti “Taraflar bir araya gelemiyorsa, mekik dokuma taktiği denilen, taraflarla ayrı ayrı gidip görüşerek süreci yürütebilir, tutanakları ayrı ayrı imzalatabilir. Hatta online iletişim de mümkündür.”

Arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamaması hâlinde, arabulucuların son tutanağın düzenlenmesi ile ilgili tarafları bilgilendirme konusunda bir özen yükümlülüğü olduğunu, özellikle işe iade konusunda son tutanağın düzenlendiği tarihten itibaren iki hafta içinde iş mahkemesinde dava açılabileceğine ilişkin düzenlenen hak düşürücü sürenin atlanmaması gerektiğini hatırlattı.

Bulur, işe iade konusunda arabulucuya başvurmaksızın doğrudan dava açılması sebebiyle davanın usulden reddi hâlinde ret kararının mahkeme tarafından taraflara res’en tebliğ edileceğini, kesinleşen ret kararının da res’en tebliğinden itibaren iki hafta içinde arabulucuya başvurulabileceğini söyledi. Bulur, konuya ilişkin olarak, işçilik alacakları bakımından düzenlenmeyen koruyucu bir hükmün işe iade davaları bakımından düzenlendiğini; işçilik alacaklarında olduğu gibi arabuluculuğa başvurulmadan dava açıldığında davanın herhangi bir işlem yapılmaksızın dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddedilmesinden farklı olarak, işe iadedeki hak düşürücü süreler çok az olduğundan işçilere ek bir imkân verildiğini, işe iade anlamında arabulucuya başvurmaksızın dava açıldığında bu konunun tamamlanabilen bir dava şartı eksikliği olarak düzenlendiğini anlattı.

Arabuluculukta süreç son tutanakla tamamlanıyor

Arabuluculukta sürecin son tutanakla bittiğini anlatan Bulur sözlerini şu açıklamalarla sürdürdü: “Taraflar bir aylık sürenin sonunda son tutanağını alır ve son tutanakla süreç sona ermiş olur. Son tutanak, sadece arabuluculuk sürecinde hazırlanan bir belgelerdir ve gizlilik kapsamındadır. Normal şartlarda son tutanağın hukuken hiçbir delil olma değeri de yoktur. Ancak dava şartı sistematiğinde son tutanağın gizliliği de ortadan kalkmaktadır. Anlaşamama hâlinde bahsi geçen son tutanağı mahkemeye sunmanız gerektiğinden artık son tutanak gizli değildir.” Bulur, anlaşamama durumu yanında kısmi anlaşmalarda da son tutanakta anlaşılamayan konuların net bir şekilde yazılması lazım gerektiğini hatırlattı.

Anlaşma belgesinin düzenlenmesi

Tarafların, arabuluculuk sürecinin sonunda 6100 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18’inci maddesi uyarınca bir anlaşma belgesi düzenlemesinin mümkün olduğunu; ancak bunun bir zorunluluk olmadığını hatırlatan Bulur, arabuluculuk faaliyeti sonunda varılan anlaşmanın kapsamının taraflarca belirleneceğini, uygulamada hem ihtiyarî hem de dava şartı olan arabuluculuk süreçlerinde hemen her durumda arabulucu tarafından da imzalanan anlaşma belgelerinin düzenlendiğini belirtti.

Tarafların avukatları ile birlikte yer aldıkları arabuluculuk süreci sonunda hazırlanan anlaşma belgesi bakımından taraflar ve avukatları ile arabulucunun birlikte imzaladıkları anlaşma belgesinin, icra edilebilirlik şerhi aranmaksızın ilâm niteliğinde belge sayılacağı olduğu hususuna da değinen Bulur, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılması hâlinde, üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamayacağını aktardı. Konuya ilişkin şu açıklamalarda bulundu: “Anlaşma belgesinin düzenlenmesi sırasında tek taraflı irade açıklaması olduğu için “feragat” veya maddi hukuk bakımından geçerlilik şartları taşıdığı için “ibra” kelimelerine yer verilmemesi gerekmektedir. İşçinin ödeme yapılacak alacak kalemlerinin belirtilmesi dışında, alacak bulunmayan kalemler ile ilgili “işçinin alacağı olmadığı hususunda anlaşmışlardır” ibaresi daha uygun olacaktır. Arabuluculuk süreci bir yargılama süreci olmadığı için yargılama sürecinde dikkate alınması gereken maddi hukuktaki emredici hükümler arabuluculuk süreci bakımından bağlayıcı olmayacaktır. Örneğin; iş ilişkisinin bitiminden sonra işçi ile işverenin arabuluculuk yoluyla anlaşmaları bakımından Türk Borçlar Kanununun emredici hükümleri bağlayıcı olmayacaktır. Arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılması hâlinde, üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamayacağı için, arabuluculuk süreci sonunda işçi ve işverenin işçilik alacakları konusunda anlaşmaları durumunda, yapılan anlaşma bir ibra veya makbuz olarak değerlendirilmeyecektir. Arabuluculuk sürecinin sonunda yapılan anlaşma maddi hukuk ilişkisi bakımından taraflar arasındaki uyuşmazlığı tamamen sona erdiren bir anlaşmadır. Eğer böyle bir anlaşmaya rağmen anlaşılan hususlar ile ilgili dava açıldığında açılan dava esasa girilmeden hukuki yarar yokluğundan usulden red edilecektir.”

Bulur, İNTES bünyesinde kurulan Türkiye Arabuluculuk Merkezinde sektöre yönelik danışmanlık hizmetleri verildiğini ve sektör temsilcilerinin başvuruları durumunda başta kendisi olmak üzere ilgili birimlerin gerekli paylaşımlarda bulunacağını belirterek katılımcıların sorularını cevaplandırdı.