İş Mahkemeleri Kanunu ile Getirilen Yeni Düzenlemeler
Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası tarafından düzenlenen Çözüm Arama Konferansı’nın Elli Beşincisi, 27 Ekim 2017 Cuma günü Ankara’da Sheraton Otel’de düzenlendi.
İş Mahkemeleri Kanunu ile Getirilen Yeni Düzenlemeler konusunda düzenlenen toplantıya Yargıtay mensupları, hakimler, avukatlar, mali müşavirler, İNTES üyesi firmaların yöneticileri, hukuk ve ihale birimi uzmanları, özel sektör temsilcileri ve hukuk uzmanları katıldılar.
Toplantı, Başkan Celal Koloğlu’nun açış konulması ile başladı. Koloğlu, İş Mahkemeleri Kanun Tasarısı ile iş hayatını düzenleyen kurullarda önemli değişiklikler meydana geleceğini aktararak iş sözleşmesinden kaynaklanan bazı davalarda arabulucuya başvurulması, dava şartı olarak karşımıza çıkmasının taraflara adil ve makul bir anlaşmaya varabilmelerine yardımcı olmayı amaçladığını aktararak görüşlerini, “Mahkemelerde yıllarca çözülemeyen sorunlarınız daha kısa sürede çözüme kavuşmuş olacak.” sözleriyle ifade etti.
İşverenler olarak çalışma hayatında dengelerin korunmasının önemli olduğuna inandıklarını aktaran Koloğlu, tarafların haklarda ve yükümlülüklerde eşit olarak kabulünün önemine işaret ederek, “Günümüzde işçi lehine yorum kavramı, hâkimlerimizin vicdani kararlarına neden olmaktadır. İşçinin tanıkları dikkate alınmakta, işverenin tanıkları ve kayıtları ispat yönünden yeterli olmamaktadır.” dedi.
Kanun Tasarısı’ndaki önemli düzenlemelerden birisinin, zaman aşımı süresindeki değişiklikler olduğunu aktaran Koloğlu, konuya ilişkin görüşlerini şu ifadelerle aktardı: “Kıdem tazminatı yönünden, on yıllık genel zaman aşımı süresi dikkate alınıyordu. Birçok yargı kararında bu sürelerin bilhassa fasılalı çalışmalar, aralıklı çalışmalar, yönünden esnetildiğine ve sürelerin yirmi-otuz yıla kadar geriye götürüldüğüne şahit olduk. Özellikle yurt dışı işlerimizde işverenlerimiz, otuz-kırk yıl geriye dönük tazminatlara muhatap oldular. Yeni düzenlemeyle zaman aşımı süresi beş yıl olmuştur. Hatta Kanun’da bu konuda bir geçiş maddesine de yer verildiğini görmekteyiz. Zaman aşımı süresinin kısalması, işçinin alacağına kısa vadede ulaşması ve işverenlerin de önünü görebilmeleri açısından önemli bir gelişmedir.”
Koloğlu’nun açış konuşmasının ardından Oturum Başkanlığını Yargıtay Dokuzuncu Hukuk Dairesi Üyesi Bektaş Kar’ın yönettiği Panel bölümüne geçildi. Panelde konuşmalarını yapmak üzere; Arabuluculuk Daire Başkanı Hakan Öztatar ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İş ve Sosyal Güvenlik Hukuk Ana Bilim Dalı Başkanı Avukat, Arabulucu Prof. Dr. Levent Akın davet edildi.
Panel bölümünde söz alan Arabuluculuk Daire Başkanı Hakan Öztatar, arabuluculuğun özünü ve esasında neyi amaçladığını anlattı.
Öztatar konuşmasına, artık yeni gelen Kanun ile iş dünyasının sadece dava yoluna mahkûm olmayacağını ve taraflara alternatifler üreten, uygun çözüm yöntemleri bulan bir sistemin hayata geçeceğini anlatarak başladı. Arabuluculuk müzakerelerinin bir gün ve bir günden daha az bir zamanda sonuçlandığını ve dünyanın gelişmiş ülkelerinde de iş uyuşmazlıklarının çözümünde arabuluculuğun etkin bir yöntem olarak uygulandığından, bir iş davası 434 gün sürerken arabuluculuk müessesi ile bir günde dahi çözülebilen uyuşmazlıklar olduğundan söz etti.
Arabuluculuğun en önemli özelliklerinden birisinin, adalete hızlı erişim ve taraflar arasında anlaşmanın sağlanmasının olduğunu anlatan Öztatar, görüşlerini şu sözlerle ifade etti: “Mahkeme, hukuki sorunu, hukuk dünyası içerisinde çözüyor sen haklısın, sen haksızsın diyor. Taraflar arasındaki ilişkiyi çözemiyor. Mahkemede binlerce karar verdikten sonra Hâkim Beyin, “Teşekkür ederiz, davacı, davalı, gel kardeşim, kucaklaşalım. Bu sorun burada bitti,” diyenini duymadım. Çünkü orada birisi kazanıyor, birisi kaybediyor. Oysa bugün arabuluculuğun en önemli özelliklerinden birisi, ‘kazan-kazandır,’ özelliğidir.
Öztatar, arabuluculuğun en önemli özelliklerinden birisinin, taraflar arasındaki ilişkiyi devam ettirmesi ve kararı tarafların anlaşarak vermesi olduğunu ifade ederken sistemi, “Arabuluculukta tarafsız ve bağımsız üçüncü kişinin yardımıyla lehinize olan ne ise kendi kararınızı kendiniz vererek sorunu çözmeyi sağlıyor. Yani sorunu, bir üçüncü kişinin sizin adınıza çözmesi değil de sizin sorununuzu çözmenizi sağlıyor.” sözleriyle anlattı.
İş Mahkemeleri Kanunu’nun çıkarılması amacının, tüm tarafların kazanmasının olduğunu ve arabuluculuğun mantığının da buna dayandığını anlatan Öztatar, “İnsanları güzel bir ortamda, karşılıklı oturup, konuşup, müzakere edecekleri ortamlara çağırıyoruz.” dedi.
Arabuluculuk dairesi tarafından 20 bine yakın uyuşmazlığın çözüldüğünü, bunun hemen hemen 19 bininin işçi uyuşmazlığı olduğunu aktaran Öztatar, dünyadaki arabuluculuk uygulamalarındaki başarı oranının %70’in altına düşmediğine ilişkin bilgi verdi.
Öztatar, adliyelerin içerisinde arabuluculuk merkezleri ile arabulucuya çok rahat ulaşılacağını, büroların içerisine personel görevlendirmesi yapıldığını, Adalet Bakanlığı Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sistemi üzerinden arabuluculuk portalı kurulduğunu ve böylece her şeyin elektronik ortamda yapılabileceğini anlattı ve sözlerine, “Adliyedeki arabuluculuk merkezine başvuracaksınız, adliye arabuluculuk merkezimiz otomatik sistemden bir arabulucuyu atayacak. Şu anda ülkemizin tüm illerinde 7.100’ü geçen arabulucumuz var.” ifadesiyle devam etti.
Arabuluculuk sisteminde zaman kısıtlılığı olmadığını aktaran Öztatar, tarafların seçeceği zaman ve mekanda uyuşmazlıkların görüşülebileceğini belirterek, “Arabuluculuk merkezleri kuruluyor. Bunların adliye ve avukatlık bürolarıyla ilişkisi yok. Sürecin sonunda eğer anlaşamazsanız da arabulucumuz size son bir çözüm önerisinde de bulunacak.” dedi ve Kanun’a atıfta bulunarak, “Arabulucuda anlaştıysanız, anlaştığınız hususlarda bir daha dava açılamayacak.” sözlerine vurgu yaptı.
Öztatar’ın paylaştığı önemli bilgilerden biri de İdareler için de artık özel hukuk uyuşmazlıklarında, arabuluculuğa gitme yolunun açıldığını ve belediyeler, özel idareler, bütün kamu kurumlarıyla olan davaların da arabulucu yoluyla çözmenin yolunun açıldığı şeklindedir.
Amerika Birleşik Devletleri’nde 5,6 milyon dosyanın online olarak çözüldüğü bilgisini paylaşan Öztatar, on-line sistemin Türkiye’de de uygulanması için çalışmaların sürdüğünü anlattı ve “Biz modern dünyaya ayak uydurmak istiyoruz. Biz biliyoruz ki iş adamlarımız da zaten modern dünyaya uymak istiyorlar. Yeniliklere açık olduğunuzu biliyoruz.” dedi.
Öztatar sözlerini şu ifadelerle noktaladı: “Ben inanıyorum ki bu kültürü yaygınlaştıracağız. Arabuluculuk merkezleri kuracağız ve sorunlarımızı barışçıl şekilde çözeceğiz. Barışçıl şekilde çözümlemeden, biz kazanacağız, ülkemiz kazanacak, insanlarımız kazanacak. Benim bir şirkete gidip de ihtiyati tedbir koymamdan, o şirketin elini kolunu bağlamamdan bir fayda yok. İşverenin istihdam edememesinin, vergi ödeyememesinin zararı toplumadır. Yani sonuçta toplum kazanacak, çalışma barışı kazanacaktır.” dedi.
Konferansta Öztatar’ın ardından Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi İş ve Sosyal Güvenlik Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Levent Akın sunum yaptı.
Prof. Dr. Akın konuşmasında, Almanya’da komisyon çalışmalarında edindiği tecrübeleri paylaştı. Akın, Almanya’nın en büyük istinaf mahkemesi, Berlin İstinaf Mahkemesinde, duruşmalara girdiklerini, orada davaların %15’nin istinaf mahkemelerine geldiğini, duruşmaların %3’nün de Yargıtay’a geldiğini söyledi.
Arabuluculukla ilgili uzlaşma kültürünün yerleşmesi gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Akın, tecrübelerini şu örnekle paylaştı: “Berlin’deki duruşmalarda bir şey öğrendim. Başkana, “Size duruşma öncesi uzlaşma kısmına gelen Türkler de vardır. Türk arkadaşlar müracaat ettiğinde onlardaki uzlaşma oranı nedir dedim, ‘Sıfır’ dedi.” Akın bu örnekten yola çıkarak Yasa’nın çıkarılmasının büyük bir aşama olduğunu ama öncelikle uzlaşabilme kültürünü kendi içimize yerleştirmemiz gerektiğine vurgu yaptı. “Tarafları arabulucuya götürürken uzlaşma ruhuna sahip olarak götürmek lazım.” dedi.
Prof. Dr. Akın, uzlaşmanın en büyük sırrının ödün verebilme kabiliyetine sahip olmak olduğunu, “Ben hakkımı alıp döneceğim diye giderseniz, o uzlaşma kültürü olmuyor. Uzlaşma ruhu olmazsa, yasa ne getirirse getirsin hepsi metin olarak kalır.” sözleriyle anlattı.
Prof. Dr. Akın, konuşmasında, iş uyuşmazlıkları olduğunda artık arabulucuya gidebilecek hâle gelindiğini hatırlattı. Arabuluculuğun bir diğer ilkesinin de gizlilik ve belgelerin paylaşılmaması olduğunu ve arabuluculuk müzakerelerinde, taraflar dışında görüşmelere katılanların da bu görüşmelerde sunulan belgelerin gizliliğini muhafaza edeceğini aktaran Prof. Dr. Akın, “Düzenlenmiş evrakların tarafların aleyhine sonuç doğurmayacağını bilmesi gerekiyor ki rahat konuşabilsinler. Arabuluculuk süreci sağlıklı ilerlesin.” dedi.
Prof. Dr. Akın, arabuluculuk ücretine ilişkin aksi kararlaştırılmadıkça taraflarca eşit bölündüğünü, tarafların arabuluculuk faaliyetine vekilleri aracılığıyla katılabilmelerinin de mümkün olduğunu, arabulucuya başvuruda, teklif yapıldığı andan itibaren diğer tarafın otuz gün içerisinde cevap vermesinin beklendiğini belirtmiştir.
Prof. Dr. Akın, arabulucunun seçimiyle ilgili otomatik seçime gidilebilmekle birlikte tarafların da arabulucuyu bulabileceklerini ancak kendi buldukları arabulucuyla anlaşamazlarsa zorunlu olarak atanan arabulucuya gitmek durumunda kalacaklarını şu sözlerle destekledi: “İsteyerek seçebileceğiniz arabulucular olabilir. Sistem bunu engellemiyor ama o arabulucuyu seçtiğiniz zaman başarılı olması hâlinde arabuluculuk hizmetine dönüştürüyor. Bu da bence sistemin çok güzel bir tarafı. Çünkü gerçekten iyi niyetli arabulucu seçimi, tarafların uzlaşmaya niyetli oldukları noktalarda daha da işlevsel oluyor. “
7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nda hemen tüm iş hayatını ilgilendiren mevzuların arabulucuya gidebildiğini hatırlatan Prof. Dr. Akın, özellikle işe iadelerle ilgili davalarda arabulucuya gidilmesinin mahkemelerin iş yükünün azalması nedeniyle önemli olduğuna ilişkin görüşlerini paylaştı.
Prof. Dr. Akın, iş kazalarından doğan maddi-manevi tazminat davaları ya da destekten yoksun kalma tazminat davalarında zorunlu arabuluculuğa gidiş olmadığını ama buna gitmek isteyenler olduğu zaman tarafların uzlaşabileceğini söyledi. Ancak sonucu, işçi tarafının tekrar dava açma olasılığına karşılık yapılan ödemelere ilişkin ilam niteliği taşıyan bir belgeye bağlamak bu anlamda faydalı olacaktır diye belirtti.
Arabulucu taraflara ulaşılamaması, anlaşmaya varılamaması hallerinde, arabulucunun faaliyeti sona erdirdiği ve bir son tutanağın hazırlandığını, tarafların ilk toplantıya katılmaması durumunda yargılama giderlerine mahkûm olunduğunu anlatan Prof. Dr. Akın, arabuluculuk ücretlerinin de belirlenen tariflere göre ödendiği bilgisini paylaştı.
Arabuluculuk sisteminin, tarafların bizzat, avukatlarıyla, temsilcileriyle veya yetkilendirdikleri kişiler ile katılabilmelerine imkan tanıdığını aktaran Prof. Dr. Akın, “Özellikle işverenler için bu düzenleme çok daha önemli. İşverenlerin, patronların, bütün toplantılara katılması beklenmez, yetkilendirdiği çalışanlar da bu anlamda toplantılara katılarak bu kararları imzalayabilecekler.” dedi.
Konferansta ihtiyarî arabuluculuğa ilişkin örnekler vermesi amacıyla Avukat Cihan Orhan da kürsüye davet edildi. Orhan, deneyimlerine dayanarak arabuluculuktaki örneklerin tarafları en tatmin eden sonuçlar olduğunu söyledi.
Orhan konuşmasında, şu anekdotu paylaştı “Bana gelen uyuşmazlıklardan birinde bir işçi, bir parmağının fonksiyonlarını kaybetmişti ve çok ciddi anlamda işvereni eleştiriyordu. Onu her kuruma şikâyet edeceğini, dava açacağını söylüyordu. Tarafları bir araya getirdiğimizde, işveren de katıldı toplantımıza ve işçinin durumunu anladığını, ona belirli yönlerden hak verdiğini ve burada kendisinin de kırgınlıkları olduğunu dile getirdi. Bunun sonucunda, gerçekten de çok güzel bir ortam oluştu ve taraflar bir saat gibi çok kısa bir sürede anlaşmaya vardılar. En sonunda, en şaşırtıcı noktalardan bir tanesi, o başta işvereni çok eleştiren işçi, işverenin oğlunun yakındaki düğünü için onu tebrik etti. Eğer biz orada o uyuşmazlığı çözmeseydik bugün halen o uyuşmazlık mahkemede devam ediyordu. Ama ne oldu? Taraflar anlaştılar, belirli oranda tabii ki bir ödeme yapma gereği duydu. Hatta oğlunun düğünü nedeniyle taksit de yaptık. Yani böyle bir anlaşma olanağı da var arabuluculukta.”
Son olarak Yargıtay Dokuzuncu Hukuk Dairesi Üyesi Bektaş Kar söz aldı. Kar, sözlerine 25.10.2017 tarihinden itibaren 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu yürürlüğe girmiş olduğunu Kanun’un, sadece usul hükümlerini değil, maddi hukuk kurallarına ilişkin düzenlemeleri de içermekte olduğunu ifade ederek başladı.
Bektaş Kar, Kanun’a ilişkin, “Kanun’un getirdiği en büyük yenilik ve olumlu taraf, görev ve yetkinin genişletilmesidir. Kanun, yolları standart hâle getirildi. 6100 sayılı HMK hükümlerine tabi tutuldu. Böylece bütün basit yargılama usulünde temyiz yolu, istinaf yolu bütün davalarda aynı standarda kavuşmuş oldu. Temyiz sınırlaması getirildi, özellikle iş güvencesine ilişkin hükümlerde, bölge adliye mahkemesinde kararların kesinleşeceği kuralına yer verildi.” dedi.
7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun iş barışına, yargı yükünün hafifletilmesine katkı sunacağını düşündüğü görüşlerini aktaran Kar, “İnşallah faydalı bir Kanun olur, bizim iş yükümüzü de azaltır.” dedi.
Kar, Kanunu 3. Maddesinin 1. Fıkrasında arabuluculuğun zorunlu dava şartı olarak öngörüldüğünü belirterek, buna göre: “Kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.” İfadelerini kullandı.
Bektaş Kar, “Arabuluculuğa elverişli iş uyuşmazlıkları olarak alacakların ve tazminatların doğduğu kanunlar; başta Anayasa ve Anayasa’nın 90. Maddesinin son fıkrası uyarınca iç hukuk düzenlemesi haline gelen ve doğrudan uygulanan Uluslararası Sözleşmeler olmak üzere; 4857 sayılı İş Kanunu, 854 sayılı Deniz İş Kanunu, 5953 sayılı Basın İş Kanunu, 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu, 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile Sözleşmeler; bireysel iş sözleşmeleri, ekleri iç düzenlemeler ve iş yeri uygulamaları, Toplu İş Sözleşmeleri kapsamında da 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun yürürlük maddesi uyarınca 01.01.2018 tarihinden itibaren feshin geçersizliği ve işe iade istemi ile dava açmak isteyen işçi, öncelikle dava şartı olduğundan arabulucuya başvurmak zorundadır.” dedi.
Bektaş Kar, konuya ilişkin şu açıklamalarda bulundu: “İş sözleşmeleri ekleri, iç düzenlemeler, iş yeri iç yönetmeliği, genelgeler şeklindeki düzenlemeler, sözleşmenin eki niteliğindedir ki bu iç düzenlemelerde de prim uygulamasına, ikramiye uygulamasına da yer verilebilir. Dolayısıyla buradan doğan alacaklar da ara buluculuğa önce götürülmesi gereken alacak olarak nitelendirilebilir. Aynı şekilde herhangi bir düzenleme olmaksızın iş yeri uygulamasından kaynaklanan örneğin, prim uygulaması, ikramiye uygulamasına ilişkin bu tür alacaklar da arabuluculuğa konu edilecektir.”
Kar, arabuluculukta 18. maddede getirilen en önemli değişikliklerden biri, feshin geçersizliği ve işe iade konusunda tarafların anlaşması hâlinde, öncelikle işe başlama tarihi, 3. fıkrada düzenlenen yani dört aya kadar boşta geçen ücret ve diğer haklar, işçinin işe başlatılmaması hâlinde de dört ve sekiz ay arasındaki sürede tazminatın parasal miktarını belirlemek zorunda olduğunu aktardı ve arabuluculuk faaliyeti sonunda tarafların anlaşması halinde, infaz edilebilmesi açısından tutanağın sonuç kısmının açık ve infazda tereddüde yer vermeyecek şekilde yazılması, mahkemelerin hüküm fıkrasına benzer şekil içermesi gerektiğini vurguladı.
Feshin geçersizliği ve işe iadeye ilişkin konuyu ise Bektaş Kar, şu ifadelerle açıkladı: “Geçerlilik koşullarını, dava açma süresini, işe başlatmama tazminatının miktarını, boşta geçen süre için tazminat (ücret) üst sınırını belirleyen hükümler, emredici hükümlerdir. Kural olarak 6325 sayılı Kanun’a göre tarafların üzerinde tasarruf edemeyecekleri bir uyuşmazlıktır. Ancak yürürlüğe giren ve İş Kanunu’nun iş güvencesi hükümlerini değiştiren 7036 sayılı İş Mahkemeleri bunu bertaraf etmiş, arabuluculuk faaliyetinde uyuşmazlığın çözümünde tarafların burada tasarrufta bulunacaklarını öngörmüştür. Arabuluculuk Kanunu, genel kanundur. İş Kanunu ile özel olarak düzenleme getirildiğinden, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmediği sürece bu özel hükümler dikkate alınacaktır.
Kural olarak başvuracak işçi, iş güvencesi hükümlerinden yararlanan işçi olmalıdır. Ancak iş güvencesi kapsamında olmayan işçi de feshin geçersizliği ve işe iade istemi ile dava açabilir. Bu açtığı davada da arabulucuya başvurulması zorunlu olacaktır. Burada temel sorun, kapsamda kalmayan işçinin feshin geçersizliği ve işe iade istemini arabulucu dikkate alabilecek midir? Arabulucu yargılayan olmadığına göre işçi ve işveren anlaştığında, kapsamda olmasa bile feshin geçersizliği ve işe iade konusunda anlaşmaları halinde anlaşma tutanağı düzenlemelidir.”
İş sözleşmesi feshedilen işçinin, fesih bildiriminde sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı iddiası ile bildirimden itibaren, bir ay içinde işe iade talebiyle arabulucuya başvurmak zorunda olduğunu belirten Kar, arabulucu huzurunda anlaşılamaması halinde, son tutanağın düzenlendiği tarihten itibaren, iki hafta içinde iş mahkemesine dava açılabileceğine vurgu yaparak, dava tarihinin arabuluculuk bürosuna başvurulan tarih olması gerektiğine açıklık getirdi.
Kar, 4857 sayılı İş Kanunu veya 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren vekilleri arasında sözleşmeden doğan uyuşmazlıkların da artık iş mahkemesinde görüleceğini, buradaki temel değişikliğin, Türk Borçlar Kanunu’nun hizmet akdine ilişkin 393 ve devamı maddelerinde öngörülen hükümlerle ilgili çıkan uyuşmazlıkların da artık iş mahkemesinde görülebileceği, dolayısıyla alacak ve tazminatlar için öncelikle arabuluculuğa gidilmesi gerektiğini vurguladı.
İş kanunları kapsamında olmanın ilk koşulunun, taraflar arasında hukuki ilişkinin iş sözleşmesine dayanması olduğunun belirten Kar, tasarı ilk hazırlandığında, asıl-alt işveren arasındaki rücu davasında asıl işveren-alt işveren ilişkisinin de hizmet akdinden kaynaklandığı, bu tür uyuşmazlıkların da iş mahkemesinde görülmesi gerektiği şeklinde bir düzenleme de yapıldığını ancak bu hükmün daha sonra çıkarıldığını nitekim asıl işveren ile alt işveren arasındaki rücu davasındaki uyuşmazlıkların iş mahkemesinde görülme olanağının bulunmadığını söyledi.
Yetkiyle ilgili düzenleme konusuna da değinen Kar, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nda yerleşim yeri veya işin yapıldığı yer mahkemelerinin yetkili olduğunu bunlara ilave olarak işlemin yapıldığı yer mahkemesi de yetkili kılındığı bilgisini aktardı.
İş kazasında doğan tazminat davalarında, iş kazasının veya zararın meydana geldiği yer ile zarar gören işçinin yerleşim yeri mahkemesinin de yetkili kılındığını, zarar gören davacı veya kişi ölmüşse mirasçıları da zarar gördüğü için herhangi bir mirasçının da kendi yerleşim yerindeki iş mahkemesinde dava açabileceğini belirtti.
Kar, Kanunun dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin hükümlerinin, yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla ilk derece mahkemeleri ve bölge adliye mahkemeleri, Yargıtay’da görülmekte olan davalar hakkında uygulanmayacağına, dolayısıyla mevcut davalar ve 1.1.2018 tarihine kadar açılacak davaların zorunlu arabuluculuğa tabi olmadığına dikkat çekti.
Kar, Kanun’da zaman aşımı düzenlemesine ilişkin olarak, iş sözleşmesinden kaynaklanmak kaydıyla hangi kanuna tabi olursa olsun –Deniz İş Kanunu, Basın İş Kanunu, Borçlar Kanunu vb.- yıllık ücretli izin ve belirtilen diğer tazminatlarda zaman aşımı süresinin beş yıl olduğunu belirtti.
Kar, yıllık ücretli izin konusunun tartışmalı olduğuna dikkat çekerek, 1.7.2012 tarihinde 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu dönemsel edimlerde zaman aşımı süresinin beş yıl olarak belirtildiğini, Yargıtay 7. ve 9. Hukuk Dairesinin yıllık ücretli izin alacağının dönemsel olmadığı için on yıllık zaman aşımına tabi olduğu yönünde kararlar verdiğini, 22. Hukuk Dairesinin ise bu konuda 4857 sayılı İş Kanunu’na göre, beş yıllık zaman aşımına tabi olacağı yönünde kararlar verdiğini, bu hususun içtihadı birleştirme konusu olduğunu açıklayarak, 7036 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesi ile bu içtihadı birleştirme konusunun da konusuz kaldığını ifade etmiştir.
Sunumların ardından, soru cevap bölümüne geçildi. Toplantı, konuşmacılara, İNTES Hatıra Ormanında adlarına dikilen fidan sertifikalarının takdimi ile son buldu..